30 Haziran 2010 Çarşamba

Kadın Erkek İlişkilerine Kafam Girsin O Kadar


Bir maruzatım var millet. Farkında mısınız herkes kadın erkek ilişkileri uzmanı kesilmiş. Herkes her boku biliyorum triplerinde. Ulan yaşınız kaç ne yaşadınız ki bu kadar bik bik ötüp duruyorsunuz. Hayır bu yaşta o kadar halt yediysen zaten sana bi şüpheyle yaklaşırım ben. Bir de kimsenin derdi yok, memleket güllük gülistanlık, kimse okumuyor okul sorunu yok, kimsenin maddi sorunu yok, kimsenin ailevi sorunu yok, kimsenin sağlık problemi yok, kimse iş aramıyor. He amına koyiyim öyle. Hayat bu kadar tek boyutlu, bu kadar basit dimi lan.

Tek derdiniz eski sevgililer, tek derdiniz hayatınız erkeği/kadını. Hay ben senin bu kadar sığ hayatını sikeyim. Bak küfür de etmem normalde ama çok sinirlendirdiniz beni.

Bütün dişi kişiler erkek yancısı olmuş. 'Ay evet ben de hemcinslerimi hiç anlamıyorğğum' Ben de kaba sabayım' Ben de şişkoyum' bıdı bıdı. Ya bi git işine. Kimse yanlış anlamasın lafım kilolu insanlara değil. Hiçbirimiz mükemmel değiliz. İnsan kusurları olan bi varlık ayrıca banane yani ama kiloluysan şikayetçiysen bunu meziyet gibi çok kendinle barışık gibi bağıra çağıra söylemene ne gerek var? Zayıf insanlara çamur atmana ne gerek var? Belki o da yiyordur kilo alamıyordur bir de burdan bak. Ayrıca insanların zayıf/kibar/terbiyeli/hanım hanımcık/güzel/uzun boylu/düzgün fizikli/başarılı/zeki vb. olma özgürlüğü var. Benim içinde geçerli bak şu yazımda küfür ediyorum ben de ayıp ediyorum. Zaten o kadar barışık olsan bunu bu kadar dillendirmezsin. Bu muhabbet bana erkeklerin yaptığı 'boyu değil işlevi muhabbeti' kadar zavallıca geliyor bunu da bilin.

Aynı blogcu hem 'güzel kadınlar sizi niye seveyim mal mıyım ben' yazıp, sonraki yazısında 'ayy güzel arkadaşını kıskananları da hiç anlamıyorum ki evet erkekler haklı' diyebiliyor. Sus pis ikiyüzlü, daha kendi içinde çelişiyorsun sen kimi kandırıyorsun. (Kimse üstüne alınmasın ben bu kişiyi izlemiyorum okuyup gülüyorum sadece mal kompleksli, hoş senden çok var yalnız değilsin)

Ayar olduğum bir diğer nokta da herkes entel olmuş bi bok olmuş herkes özgür cinsel hayat nidalarıyla salınıyor. Vay amına koyiyim sizin ananız babanız kim? Hangi ülkede yaşıyorsunuz? Ulan bu ülkede hala namus cinayeti işlenmiyor mu? Bu ülkede hala doktoru, mühendisi en okumuş adamı bile bakire hatun aramıyor mu evlenirken? Hayır ben mi başka bir yerde yaşıyorum anlamadım. Gayet de doğma büyüme İstanbul'luyum bu arada. Yani şehirli-köylü meselesi de değil bu. Erkekler de çok özgürlükçü ayağında he anacım biz sizin ciğerinizi bilmiyoruz zaten. Aynı şeyleri bacın yazsa bacaklarını kırarsın adamı hasta etme. Hayır karşı olduğumdan değil madem bu kadar aydın/entel/marjinal geçiniyoruz da gazetelerin 3.sayfalarında okuduğumuz ne? Hepimiz bu kadar aydınsak bu ülke niye böyle lan. Niye düzelmiyor hiç bir şey? Niye kadınlarımız dayak yiyor, niye öldürülüyor, niye tecavüzcüsüyle evleniyor, hepsini geçtim niye küçücük çocuklar cinsel istismara uğruyor niyee? Bu ülkede hala kadın erkeğin kaburgasından yaratıldı, yok ayağının altına paspas olsun diyen zihniyetler var niye var o zaman ve niye bu kadar kalabalıklar? Oooofff delirtmeyin beni.

Kadınlar lafım size; hiç bir erkek kaba saba kadın sevmez sevse hepsi eşcinsel olur mal mal iş yapmayın madem derdiniz herif düşürmek yanlış taktik izlemeyin. Ayrıca sen o kadar özelini dökersen herifler seni ciddiye almaz tabi. Erkekler size gelince hepiniz hatun düşürme derdinde entel ayağına yatıyorsunuz gözümden kaçtı sanmayın. Bak ben de bi bok biliyomuş gibi ahkam kestim, beni de bozdunuz.

dipnot: Bu yazımla birlikte beni izlemeden çıkaran olursa ifşa edicem aha bunlar kadın/adam düşürmeye gelmiş diye=) şaka bir yana eleştiriye açığım bir tek benim gözüme batmıyordur eminim, ayrıca itirazı olan varsa yazsın ki tartışalım dimi. Ne de olsa insanlar konuşa konuşa...

24 Haziran 2010 Perşembe

şimdi sus, sonra konuşuruz


Küflü gözler ardında parçalanmış ruhlar gizledik. O ruhlar ki cenazesine katılan olmadı. Kendine bile katlanamadı hiç kimse. Kendimize katlanamazken başkalarının bize katlanmasını bekledik. Terkettik aklımızı. Enjekte edilmiş dolma akıllarla yaşadık, yaşadığımızı sandık. Hayatı teğet geçtik, üstünden atladık. Geçmişi özledik bu sebepten an'ı unuttuk, gelecek ise hiç olmadı. Bir fil mezarlığında çürüttük sevdamızı. Dar alanda kısa paslar verdik, zaman aktı, tutamadık. Hastalıklı çeneler hep konuştu, hiç susmadı. Onlar konuştukça biz sustuk, küçüldük. Zaten hep küçücüktük. Bir susturucu yerleştirdiler kalbimize. Bu yüzden çok üzüldüğümüzde boğazımız düğümlendi, konuşamadık. Yarınlara sakladık gülüşleri, hiç olmayacak yarınlara...

23 Haziran 2010 Çarşamba

Neden ölüyor kardeşlerimiz neden?

TÜRKİYE ŞEHİT HARİTASI



Bu yazıyı bloga dökerken aslında içimden şunu geçirdim. Bak kızım dünya ne senin söylediklerinle değişecek ne de gidenler geri gelecek. Önce önemsiz olduğunu kabullen, sonra otur konuşalım içindeki öfkeden kudurmuş alt benlikle...

Işık hızıyla değişen gündemimizin aslında hiç değişmeyen ama bir şekilde değiştirilmek istenen, üstü örtülmeye çabalanan o acı tablosu...Son 4 ayda yaklaşık 60 şehit verdik. Evet hayatının baharında 60 can. Hayalleri olan, anasının kuzusu, sevdiceğinin yolunu gözlediği o gencecik bedenler...

Analar, babalara, kardeşler 'VATAN SAĞOLSUN' diyor. Onlar da öyle demişti son sözlerinde 'VATAN SAĞOLSUN'. Çünkü onlara birileri kendi arasında rant sağlıyor sen de boşu boşuna ölüyorsun demediğimiz için, vatan uğruna ölüyorsun dedikleri için 'VATAN SAĞOLSUN'!

Komplo teorilerini bir kenara bırakalım ama Allah aşkına siz de sormuyor musunuz bu nasıl istihbarat, bu nasıl askeriye, bu derme çatma yer nasıl karakol oluyor açık hedef haline gelsin diye mi, 3aylık er daha silak tutmayı yeni öğrenmişken terörün kucağında ne işi var? Evet eminim siz de soruyorsunuz.

Dünyanın en kalabalık ordularından biriyken nasıl oluyor da 3-5 çapulcuyla başedemez oluyoruz nasıl? Milli Gelirimiz %65'i askeriyeye ayrılıyor ve -dikkat- sadece %2'si eğitime ayrılıyor. Arkadaşlar nerde bu paralar, paralarımız nereye aktarılıyor? Madem bu para orduya aktarıldı o zaman neden hiçbir başarı yok neden? Japonya gelişmiş ülke diyip duruyoruzya bunun sebebi Japonya'nın askere para ayırmaması. Eğer biz de askere bu kadar çok para ayırmak zorunda kalmasaydık o parayı eğitime sağlığa aktarsaydık emin olun biz de refah bir toplum seviyesine ulaşırdık.

Görüyorsunuz işte nereden nereye etkiliyor terör ve bütün bunların hiç bir işe yaramadığını görmek, hala kardeşlerimizin ölüm haberlerini almak sizi bilmem ama benim çok kanıma dokunuyor.

PKK silahı, roketatarı, mühimmatı nerden sağlıyor? Ben söyleyeyim hala farkına varamayanlar varsa. İncirlik Üssü, Irak'taki kamplar ve elbette gizli el İsrail. Peki Türkiye bunu bilmiyor mu? Elbette biliyor. O zaman İncirlik Üssü neden kapatılmıyor? Neden boş kamplar bombalanıyorda, terörist besleyen kamplara dokunulmuyor, neden?

BDP'li milletvekili çıkıp 'ÇOCUKLARINIZI ASKERE GÖNDERMEYİN' diye çağrı yapabiliyor. Neden susturulmuyor? Neden izin veriliyor?

Recep Tayyip Erdoğan İsrail'den üstün hizmet madalyaları alıyor. Sonra da gelip şehitlere kelle diyor. Hala iktidarda...Neden?

Osman Pamukoğlu ve Banu Avar gibi bir şeylerin farkında olan insanlar kendini paralaya dursun ve herkes bu insanlara kulaklarını tıkasın. Taraf yazarı pezevenklerde işlerine gelmediği için bu insanları topa tutsun. Sahi Taraf bu kadar açık PKK propagandası yaparken neden kapatılmıyor?

Rockefeller Ailesini duydunuz mu? Ya Mason Cemaaitini? Peki ya Amerikan Dolarının üstündeki 'IN GOD WE TRUST' yazısını da mı görmediniz?

Sona gelirken, yazımın başına dönmek istiyorum. Evet biliyorum ben önemsizim ve söylediklerim dünyayı değiştirmeyecek, bizim ülkemizde şehitler, Afrika'da ise açlıktan ölen çocuklar olacak. Neden mi? Birileri kontrolü elinde tutsun diye. Dünyaya hükmedebilsin diye. Evet birileri gerçekten kötü çünkü.

Aslında bu yazı çok daha uzun olabilirdi ama detaylara girmek istemedim. Düşünün diye. Beyniniz özgür kalsın diye. Neyin ne olduğunu verdiğim yaklaşımlardan kendiniz çıkarın diye...Lütfen arkadaşlar, bir tek ben önemsizim ama hepimiz bağırırsak, hepimiz kusarsak bildiklerimizi işte o zaman bir şeyler değişebilir. LÜTFEN!

22 Haziran 2010 Salı

Bilir misin gerçekten kaybetmenin inanılmaz ağırlığını?


Geçip giderken zaman, aslında tek gerçek kaybettiğimdi. Bunun içindi belki de oyalanmam ufacık dünyalarla. Hatırlamak içindi konuşmak... Hatırlamak için yazmak… Hatırlamak için yaşamak… Unutmak için hatırlamak... Melankolik şarkılarla gelen baş ağrısı. Artık ağlayamamam… Ağladığımda hıçkırmam derinden. Ağlama sonrasının tuhaf baş ağrısı..."Canım benim nasıl da hıçkırıyor" diyen biri. Acıyan gözler, gören gözler, hep gözler. Evin duvarlarındaki boyanın çatlakları. Dışarının sıkıcı aynılığı, belki de anlamsızlığı. Ölmeyi seçmek. Vazgeçmek… Belkiler için yaşamak… Unutmak için ölmek, görmek için yaşamak… Hiçbir yere ait olmama hissi… Uzun uzun anlatamam her şeyi, böyle olsun istemedim ben de. Çalarken gözlerinin dolması. "Yaşıyormuş" gibi yapmak. Aslında hiçin sonsuzluğunda kaybolmak....

20 Haziran 2010 Pazar

ateşini yolla bana...sktir git çok sıcak lan

Hava o kadar sıcak o kadar sıcak ki ne dışarı çıkasım, ne de tatil yapasım var ciddi ciddi tüm gün evde oturabilecek embesil potansiyele sahibim. Resmen dışarı çıkıp yarım saat için de suratım ve kollarım ateş tabancasına dönüşebiliyor. Bu zamanlarda bana 'ateşini yolla bana dıp dırı dıp dıp dıp' diye gelen bir delikanlıyı bağrımdan çıkan ateşle yanlışlıkla öldürdüm.(

Annem: Kızım x şehrine gidelim orda tatil yaparız

Ben: Yoooğğkk ben gelemem çok sıcak ben yanarım orda bronzlaşırım ayy şimdi bayılıcam bak düşüncesi bile bayıltıyor beni

Annem: Kızım Adana'ya gidelim bak akrabalar özlemiştir seni yıllardır gitmiyorsun

Ben: Yoğğğkk ben gelemem, ayyy çok sıcak orası hatırlamıyorsun galiba çocukken sen beni oraya götürmüştün de ben sıcaktan alerji olup komalık olmuştum. Sen git herkese de selam söyle, ben gidip huzursuzluk çıkarıcam bu niye gelmiş diycekler yok gelmem ben sen oğlunu al git.

Annem: Ya sen ne biçim gençsin, millet it ayağı yemiş gibi geziyor, hanfendi yok kararırmış yok bayılırmış yok alerjisi varmış kararsan nolucak millet husisi bronzlaşmaya çabalıyor ceset gibisin azcık yüzüne kan gelir aman kızım sakın evden çıkma tamam mı belki bi kaçıran olur.

Bi arkadaş: Yavrum çok özledim İzmir'e gelsene

Ben: Ayyy bebeğim ben de çok özledim ama orası çok sıcak ben bayılırım orda, eririm valla başına dert olurum kırılma sakın, sen gelirsin İstanbul'a evde otururuz.

Bütün yakın arkadaşlarım: Kızım Foça'ya festivale gidiyoruz sakın gelmiyorum deme. Geliyon dimi?

Ben: Ay ben gelemem orda sabahın köründe güneş çarpıyor çadırda dursan durulmaz amele gibi yanıcamm soraa pis sıcak bayılırım ben ayy temiz tuvalet yok, her gün duş almak lazım doğru düzgün duş yok, alerji olurum ben gelemem öyle yere

Başka bi arkadaş: Kızım okul kapanmış, İstanbul'a gelmişsin niye haber vermiyorsun en kısa zamanda buluşalım.

Ben: Ayyy buluşalım çiçeyim de mümkünse akşam üstü olsun bu sıcakta çıkamam ben zaten otobüslerde leş gibi ter kokuyor ayy lütfen akşam üstü...

Bu tip dialogların yanına ek olarak ev arkadaşlarıyla çıkılan tatili sürekli sıcaktan yakınarak onlara zehir etmek, anneye her Adana muhabbeti açtığında burnundan getirmek vb. huysuzluklar mümkündür.

Evet sayın seyirciler, bu yazımızda sıcak sebebiyetiyle sosyolojik sorunlar yaşayan bir genç kızın dramına tanık oldunuz. Haftaya tekrar görüşünceye dek, sıcak çok sıcak, sıcak daha da sıcak olacak bu geceeeeeeee...

15 Haziran 2010 Salı

Ah İstanbul İstanbul olalı hiç görmedi böyle eziyet

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! diyor şair. Peki aziz İstanbul'un azizliğini bıraktık mı acaba?

Bir maruzatım var. Kadir Topbaş duy sesimi. İstanbul'da trafik berbat durumda. Bu da yetmezmiş gibi seferler eksik otobüsler, metrobüsler, tramvay, metro ve vapurlar allah ne verdiyse hepsi hınca hınç dolu. Fordçusunu mu ararsın, deodorantın icatından habersiz insanları mı yoksa sarımsak yiyip toplu taşıma aracına binen hödüklerimi -ki sarımsak kokusunu alınca kusarım ben-. Hadi onlar mal peki bu kadar malı sıkış tıkış dolduran belediye daha az mı mal? Gerçekten sinirlerim bozuluyor.

En son bugün bir olay yaşadım ki evlere şenlik. Otobüse ilk durakta binmemize rağmen sadece 3tane tekli yer bulabildik ve en öne teyzem onun 3 arkasına annem ve annemin 3 arkasına ben oturdum. Zaten bir durak sonra nefes alamayacak hale gelmiştik hani bitki olsan şahane fotosentezlik ortam var. Yabancı bir karı(karı diyorum lanet nesne terbiye sınırlarım içinde karıyı uygun gördüm) yanında 2hödük tepemde dikiliyorlar. Kadın 1.80 boylarında ve bozuk türkçesiyle hayvan gibi bağırarak konuşuyor. Herkes rahatsız oluyor dönüp bakıyor falan ama tek rahatsızlık bu olmadığı için kimseden ses çıkmıyor. Neyse bunun fingirdeştiği hödüklerden biri habire götünü koluma sürttürüyor. Ya sabır çekiyorum ama ben bu tip olaylarda adeta ciddet geçirir diş bilemeye başlarım. En son dayanamayıp herifi elimle de iterek 'çekilsene kardeşim üstüme mi çıkacaksın' dedim. Adam suçlu tabi ağzını açamadı. Yavşak karı ağzını yaya yaya 'sanane' demez mi? Nasıl sanane lan adam üstüme çıkıyor. Delirdim tabi başladım saydırmaya 'terbiyesizilik yapma, gerizekalı... allah ne verdiyse. Bu sensin terbiyesiz falan dedi. Sonra elini ayağına indirip ayağındaki yaklaşık 10cm çivi topuklu ayakkabıyı çıkarmaya çalıştı. Çıkarıp da kafama vuracak orospu. Allahtan kalabalıktan çıkaramadı. Bir de diyor ki çıkaramadım tüh. Bu olay yaşanırken otobüsün diğer göremediğim köşelerinde yolculuğuna devam eden annem ve teyzem hiç haberdar olmadı. Ben de öyle sahipsiz sefil modunda takıldım. Ama vurmaya kalksaydı annnnnnnnnnnnneeeeeee diye çığlık atacaktım. Onlar daha güçlüydü ama ben daha çok laf soktum olsun. Zaten haklıydım.

Demem o ki bari trafik sorununu çözemiyorsunuz, hiç değilse seferler artsın ki biz masum insanlar böyle embesil zihin fakiri insanlarla muhatap olmak zorunda kalmayalım. Sona doğru resmi sponsor Türk Hava Yolları'na ve Barcelona'ya sevgiler.

13 Haziran 2010 Pazar

Deli

Kurbağayı sıcak suyun içine atarsan zıplar lakin normal suyun içine atıp yavaş yavaş ısıyı artırırsan zıplamaz. Sıcaklık aynı sıcaklıktır fakat anlamaz. Farkedemez suyun ısındığını, oracıkta ölür, gider.

İşte ben de böyle yavaş yavaş delirdim, kimse farkına varmadı.

Kurbağanın ısınan suyuydu benim biriktirdiklerim. Kurbağanın ölümüydü benim delirmem. Hiç farkına varamaması ise kimsenin bu durumu farketmeyişiydi. Ve ben Jack'in kırık kalbiydim. Hiç sırıtan intikamı olamamıştım hayattan intikamımı alamadan delirmiştim.




Kurbağa demişken çocukluğuma dönmek istedim, Kermit'e dönmek...

12 Haziran 2010 Cumartesi

Sevgili İnsanlık !..Bir çocuk masumiyetiyle bir kez daha ; ' Elma ' diyoruz, ne olur çık artık...

Bugün yaşadıklarımı ibretlik olsun diye paylaşmak istiyorum sizlerle...

Annem, 2teyzem, 2kuzenim ve ben Beyoğlu turuna çıkalım dedik. Her şey güzel başladı evden Eminönü ordan nostalji metrosuyla (dünyanın 2.metrosudur o kadar eski) Galata'ya çıktık. Alman bir rock grubu Galata kulesinin önüne kurulmuş sahnede performansını sergiliyordu. Genç çocuklar hepsi de çok şirindi. Müzikleri de fena sayılmazdı. Ayrıca 1hafta boyunca bir grup Türk gencini çalıştırıp kendi grupları ve yaklaşık +15 Türk kişisi birlikte Erkin Koray'dan Arap Saçı'nı yorumladılar. Velhasılı güzeldi.

Buraya kadar her şey normal. Sonrasında İstiklal'e çıktığımızda kalabalığın yoğunlaştığı ve bir yerden sonra tıkandığını farkettik. Evet genç bir kız intihar ediyordu!

Polis arabası, ambulans, branda, haber kanalları ve elinde cep telefonuyla gülerek kayıt yapan yurdum insanları...Atlasana lan. Atlamayacaksan niye çıktın? Atlamazsan adisin. Kesin hayat kadınıdır bu. şeklinde nidalar yükseliyordu. Kanım dondu. Biz ne zaman bu kadar acımasız, bu kadar duyarsız ve birinin ölümünden mutlu olur hale gelmiştik. Ne zaman bu kadar kötü olmayı becerebildik? İnsanlığımız nerede son buldu?

En sonunda kız dayanamayıp eline çıktığı çatıdan bir tuğla alıp üzerimize fırlatmaya kalktı. İşte o an bir başkasına atla lan! diyen zihniyet kendi can korkusunu, ölüm korkusunu yaşayıp tuğlanın hedefi olmamak için bir yerlere kaçıştı. Bir grup insan Halep Pasajına, oraya sığamayanlar ise İstiklal'de birbirine abanmak suretiyle kaçış yolu aradı.İyi ki o tuğlayı kafamıza atmaya kalktı da örümceklenmiş beyinlerimiz yerine gelebildi korkuyla...

Sonra eve döndüğümde internetten olayı araştırdım. Kız atlamış mıydı? Derdi neydi? Henüz 17 yaşında olduğunu, yetiştirme yurdunda büyüdüğünü ve çalıştığı kuaförden kovulduğu için artık kaderine isyan edercesine bu duruma geldiğini öğrendim.

Bu da olayın linki: http://www1.haberler.com/yetistirme-yurdundan-catiya-2101119-haberi/

Son olarak Arifhan Akpınar'ın şu anlamlı sözüyle sormak isterim hem kendime hem sizlere:

Sevgili İnsanlık !..Bir çocuk masumiyetiyle bir kez daha ; ' Elma ' diyoruz, ne olur çık artık...

11 Haziran 2010 Cuma

zihinsel engelli yurdum insanı


Çok sinirliyim çok. Şimdi size bir olay anlatıcam ki zaten siz sinirlenmiyorsanız okumayın bir daha sayfamı. Bu tip olaylara sinirlenmeyecek insan okumasın, yazmasın, yaşamasın!


Ptt'ye gittim kira yatırmaya numaratörde normal gişe işlemleri var bir de engelli diye bir şey var. Eğer engelliysen engelli tuşuna basıyorsun, sıra bekleme diye bilgisayar sana öncelik tanıyor. Ne güzel dimi hepimiz sevindik şimdi, çağdaş medeniyetler seviyesine adım adım yükseliyoruz bla bla. Evet buraya kadar her şey normal gözükebilir fakat normal olmayan kısmı engelli numarası alanların %90ının engelsiz olması!


Benim gibi aklı cinliğe çalışmayan vatandaşlar gişe işlemlerinden numarasını alıyor embesil gibi sıra bekliyor saatlerce, kendini çok akıllı zanneden sağasağlam adam gidip engelli numarası alıyor. İşte olayda burda kopuyor. Gişedeki kadın engeliniz var mı diyor, boylu poslu en fazla 25 yaşındaki adam biraz başım ağrıyor diyor! Ulan senin bi beynin var mı ki başın ağrısın! Bunu gören diğer insanlar doğal olarak hem gişedeki görevlinin hem de engelli numarası alan sözüm ona engelsizin ağzına sıçıyor haliyle. Ortalıkta bir curcuna, herkes birbirine bağırıyor. Gişedeki kadın n'apsın sen kendine yakıştırıyorsan yapayım işlemini diyor.


Şimdi size soruyorum, acaba bu şerefsizliği yapanlar mı engelli, yoksa gerçekten engeli olanlar mı?


Bununla birlikte evlere şenlik bir olay daha vardı ki hiç sormayın 1teyze ve 1amca -ki 2si de fosil- gelmişler yaşlılık maaşı mı ne çekiyorlar. 2si de türkçe bilmiyor. Gişedeki görevli imza atın diyor bunlar anlamıyor, bunlar bir şey söylüyor görevli anlamıyor. En sonunda 45yaşlarında bir adam araya girdi de bunlara tercüman oldu kendi aralarında kürtçe bir şeyler konuştular. Görevli ne diyorlar dedi kadın diyormuş ki bu belge bende mi kalıcak, adam da nereye imza atacağını anlamamış. Güler misin ağlar mısın?


Al sana yurdumun binbir çeşit insan manzaraları...


9 Haziran 2010 Çarşamba

sıradaki ezanı biricik aşkım ayşeye ve sevip de kavuşamayan tüm aşıklar için okuyorum Allahü...


Her gün imamı bekliyorum uyumak için. O sabah ezanını okuyacak ki ben yatabileyim. Hiç bir kuvvet beni sabah ezanını duymadan uyutamaz. Kendimi avutuyorum imam da uyanık ki ihihi yalnız değilim ki nolcak ki bla bla...

Okul sezonunda ev arkadaşlarım, evde ana baba bıkmış durumda. YAT ARTIK! cümlesi hayatım da en çok duyduğum 2.cümle öbeği. 1.si ise tabiki KALK ARTIK! E haliyle 4te 5te yatınca öğlen 1den önce kalkılmıyor malumunuz. Velhasılı uyku problemime bir çözüm getiremedim kaldı ki artık benim için problem olmaktan çıktı doğal seleksiyon içerisinde bu saatler benim doğam oldu. Sırf bu sebepten kaçırdığım final sınavı, gidemediğim bir çok organizasyon bilirim sonra da kendi kendime küserim, trip atarım.

Şimdi yeni bir telaş sardı işe başlarsam halim ne olur diye. O zaman bana, tüm uykusuzlara ve gece kuşlarına gelsin Kiboştan: Bilmem ki bu gidişin dönüşü olacak mı?

teknoloji stayla



Yaklaşık 6 yıllık samimi bir arkadaşım ve onun sınıf arkadaşı kadıköy'de bir mekanda oturuyoruz. Arkadaşım deli gibi wow oynuyor, internetin hoşluğundan, teknolojinin güzelliğinden bahsediyor. Ben de öğrenci evimde internet olmadığını söylüyorum şok üstüne şok yaşıyor. Ama nasıl olur, n'apıyorsun peki, nasıl geçiyor zaman?!

Okul kapanıyor, ailemin yanına İstanbul'a dönüyorum, odamdan balkona çıkıyorum evin içi sigara kokmasın diye aman allahım her yerden dıgıdık dıgıdık msn sesi...

Evdeyim. 14 yaşındaki ergen kardeşim ağıtlar yakıyor interneti bana ver diye. Düşünüyorum ben onun yaşındayken internet nedir bilmezdim ki. Jenerasyon farkı zaar diyip susuyorum.

Yazmak istiyorum, ama yıllardır yazdıklarımı başkaları kendine mal eder diye yazmıyorum sonra blog olayın daki tarih muhabbetini fln öğrenip kendime blog açmaya karar veriyorum. Ama gelin görün ki esas film burada kopuyor. Ben yeni metin yazıyorum fakat alt alta gözükmesi gereken yazılar her biri farklı adres ve farklı sayfada çıkıyor, her seferinde izleyenler sıfırlanıyor! Anlam veremiyorum tabi, allah allah acebe neden herkesin yazdıkları alt alta çıkıyor da benimkiler her biri farklı sayfada çıkıyor diyorum kendime. Bloggerı olan arkadaşım pitho'ya soruyorum yahu şunu bi düzeltiver bu niye böyle oldu ki aceba diye. Pitho'ya şifremi veriyorum girip bakıyor, her seferinde yeni blog açmışsın demez mi? İhihi ay canım benim ne malım ya nasıl becerdim ki ben acaba hiç de farketmedim ihihi diye saçmalıyorum. Evet ben bir teknoloji özürlüyüm. Pitho sağolsun imdadıma yetişiyor, düzeltiyor fln ama ben hala alt alta yazmayı öğrenememiş oluyorum. Garibim özürlülük düzeyimin ne denli uç noktada olduğunu farkedip aha da bu üstteki fotoğrafı yolluyor bana msn'den...

Hayat budur azizim, teknoloji stayla... Sen nerdesin, alem nerde. Millet aya ayak basalı, Kübrick otomatik portakalı çekeli yıllar oldu ben daha blog düzenleyemiyorum vaay anasını vaay ki ne vaaay!

takip

Onu gördüm. O da beni. Öncelikle kurmuş olabileceğimi düşündüm fakat saniyeler içinde beni takip edeceğini anladım. Evet takip ediliyordum. Yolumu değiştiriyor, insanların olduğu yönlere dönüyor, geriye gidiyor fakat bir türlü takibinden kurtulamıyordum. Peşime düşmüştü ve sanırım ben ne yaparsam yapayım bırakmaya niyeti yoktu. Sanırım kurtuldum, izimi kaybetti diye düşünmeye başladığım an tekrar göz göze geldik.

Çıkış yolu bulamayıp caddenin karşı kaldırımına geçmeye karar verdim. Çünkü orada daha çok insan var gibiydi. Ayak seslerini işittim yeniden.
Bu dakikalarla anlatabileceğim ve sadece bir ya da iki kez göz göze gelmekten ibaret olan tanışıklığımız süresinde artık ayak seslerini dönüp bakmadan ayırt edebiliyordum.

Önümde, aramızda en fazla 5 adım olan sarışın, muhtemelen aynı yaşlarda olduğum bir erkek silüeti vardı. Saat 2 civarıydı ve hava karanlıktı o yüzden tam seçemiyordum. Bu sırada daha da önde olan ve 24 saat açık olan manavın ışığı hafiften yansımaya başladı. Bu sayede öndeki süliet netlik kazandı gözümde. Onun ise adımları hızlanmış ve sertleşmişti. Girdiğim paniğin etkisiyle anlık bi karar verip öndeki sarışının yanına koştum. Hiç tanımadığım bu insandan yardım istemeyi göze almıştım.

-Rica etsem birlikte yürüyebilir miyiz? Köpek beni takip ediyorda.

O ise bu duruma fena halde sinirlenmiş -ki sanırım kendisiyle o bir ya da iki kez göz göze gelmemizde kendinden hoşlandığımı düşünmüş olcak ki- başka birinin yanına sığınmış olmam ufak çaplı bir kıskançlık krizi geçirmesine sebep oldu. Artık sarışını da tehlikeye atmıştım. Onun da korktuğunu gözlemleyebiliyordum.

-Manava girin.

Sarışının yardım talebimden sonra kurduğu bu cümleyle kendimi manava atmıştım. Fakat o kararlıydı. Gelip beni alacaktı. Aynı hızla ve sinirle sarışının üstüne yürüdü. Artık hiç bir çarenin kalmadığını farkeden sarışın elindeki spor çantayla ona vurmak zorunda kaldı. Bu sırada manav olan biteni anlamaya çalışıyor, titreyen ellerime ve korkudan donmuş bakışlarıma bakıp 'korkmayın bir şey yapmaz' diyordu. Bu sırada sarışın elindeki çantanın gücüyle onu bir ara sokağa itelemeyi başarmıştı.

-Çıkabilirsin, sokağa girdi.

Olayın şokundan cevap bile veremiyordum. Beni bu kaskatı sessizliğim ikinci soruyu getirmişti.

-Ne tarafa gidiceksin?

-Karşıya geçicem.

-Tamam bu tarafa girdi, gidebilirsin.

Bu sırada manav da sıradan bir köpek korkusunun ötesinde bir olay yaşanmış olduğunun farkına vararak;

-Gidin siz hiç bir şey olmaz, ben çıkarsa tutarım dedi.

Karşıya geçtim. En fazla 3d dakika içerisinde apartmanın önündeydim. - Esasen sigaram da az kalmıştı ve bakkaldan sigara alacaktım fakat dayanacak gücüm kalmamıştı ve bir an önce eve girmek niyetindeydim.- Apartman kapısını anahtarımla açarken hala arkama dönüp bakmaktan kendimi alamıyordum.

Evet, sen beni o bir anlık bakışta sevdin belki ama yanlış anladın ben sadece korkmuştum, senden hoşlanmamıştım. Aslında bu sana şahsına yönelik bir huzursuzluk değildi zaten senin türünden hiç hoşlanmazdım ben. Hoşlanmamak da değil belki 'korku' evet tek kelimeyle korku duyuyorum senin türüne...diyebilmek isterdim, gönlünü alabilmek. Kendimi eve attığım an bunları söylemiş olabilmeyi ve kalbini hiç kırmamış olmayı diledim.

Bu yazının ana fikri, hayatım boyunca karşılaştığım ve incittiğim tüm köpeklerden özür dilerim.

ben evlenirim ki


Annem, teyzem ve ben oturmuş muhabbet ediyorduk ki laf döndü dolaştı yine bir şekilde evliliğe geldi. Teyzem başladı bizim ki evlenmem diyor, evlilikten korkuyormuş bla bla(kuzenimden bahsediyor)Annem durur mu tabi ne varmış korkucak fln diyor.

Teyzem: Alışmış bunlar rahatlığa zor geliyo tabi yemek yap, ev temizle, koca derdi çekmek zor geliyor.

Annem: Bu hiç öyle şeyler demiyor dimi kızım.

Ben: Evet ya, ben hiç öyle demem ki, ben evlenirim ki ama adayım yok benim ihihihi(yüzyılın en klişe evlilikten kaçma yalanına hoşgeldiniz evlenicek adam/kadın yok)

Teyzem: Aferin kızım evlen tabi çocuğum evin olur yuvan olur.

Annem: Tabi acelesi yok okul falan bitsin, işe faln girsin evlenir zamanını gelince. nolcak bak bu da bilmiyor yemek yapmayı ama hiç evlenmem demiyor.

Ben: Ya evet nolcak ki pizza fln söyleriz ihihi çok güzel evlenirim ki ben dimi yuvam fln olur.

Şimdi kuzen gibi isyan çıkarıp, bsürü teyzeyi, anneyi karşıma almaya ne gerek var sayın seyirciler. Bir başlasam yok bu devirde kimse evlenmiyor, yok herkesin niyeti belli bla bla o işin içinden çıkılmaz. Şu ömrümde öğrendiğim bir şey varsa o da haklı da olsan anneyle tartışmayacaksın, he deyip oturacaksın. Gayet net yani.

Özetle: Nolcak ki lan evlenilir ki, evlenin hepiniz. Ayrıca evlenmelik adayı olanlar ayıptır yazıktır bre utanmazlar daha sizi ne kadar bekleyecek. Bu yazıyı okur okumaz gidin evlenin o adaylarla, adamı hasta etmeyin bakayım.