anne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
anne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Bekleme Sendromu

Salonumuz, çok insan ağırladık, kimi zaman ağladık, kimi zaman güldük burda...


Mutfağımız, aslında temiz olmaya gayret ediyoruz ama vizesiydi finaliydi derken... Ben hiç yemek yapmadığım için bulaşıklar haliyle hep üstüme kalırdı=) Gayet mutsuz ve suratsız yıkadım onları ama işim bitince çok mutlu olurdum


Gömme dolaptan bir manzara


Odamdan bir kare... Çok zaman geçirdim seninle çok...


Ve tabiki tuvalet.

Şu sıralar o kadar travmatik olaylar yaşıyorum ki arka arkaya yazılar patlatmam bu sebepten sevgili okur. Bir kısmını hiç yazmayacağım çünkü onları anlatmaya henüz hazır değilim. Bir gün hayatımı yıllardır derinden sarsan bu olaylar zincirini anlatıcam ama bunu biliyorum.

Patlak veren çeşitli kötü durumlar üzerine dün aldığım bir haberle resmen yıkıldım. Ev arkadaşım okuldan atılmıştı. Zaten o kadar mutsuzdum ki bu olayla mutsuzluğum tavan yaptı, ne yapacağımı bilemedim. Üstelik İstanbul'dayım elim kolum bağlı. Malum okullar tatil. Ağlamaktan gözlerim şişti. Kendim atılsam en fazla bu kadar üzülürdüm her halde.

Biz geçtiğimiz 1 Nisan'da aileleri arayıp annemize, babamıza falan şaka yapmıştık. Ben anneme fakülteden bir kızla kavga ettiğimi bu sebepten bir dönem uzaklaştırma aldığımı söylemiştim. Annem neredeyse telefonun diğer ucunda kalp krizi geçirekti. Hemen gelelim o zaman kızım dedi. Sonra şaka olduğunu söylediğimde annemin yanındaki arkadaşlarının nasıl bağırdıklarını hatırlıyorum telefonun diğer ucundan...

Düşünsene 1 dönem uzaklaştırma bile bu kadar üzerken aileyi okuldan atıldığında durum ne olur? O kadar yıl, o kadar emek, o kadar para, o kadar zaman... Hepsi çöpe mi şimdi?

Ev arkadaşıma hiç bir açıklama yapmadan pişkin pişkin LİSE DİPLOMANI verelim mi demişler. İnan bunları yazarken bile ellerim titriyor. Lise diploması ne demek? Bu nasıl hakaret? 23 yaşında lan bu kız. Allahım gerçekten tahammül etmek çok zor. Telefonda konuşurken ikimizde dayanamayıp ağladık hüngür hüngür. Boğazım düğümlendi teselli bile veremedim doğru düzgün.

Biz 3 kişiydik. Hiç ev arkadaşı değiştirmedim ben. Düzen insanıyımdır. Öyle zırt pırt düzen bozamam. Aslında çoğu zaman salonda oturmak yerine odamda takıldığım da olmuştur. Ailemin yanında da öyleyimdir. Pek konuşmam, sevdiğimi belli edemem. Ben de böyleyim işte. Lakin bilirim evde birileri vardır. Bir ses vardır. Yalnız değilimdir. Ölsem cesedimin kokusundan rahatsız olup 1 hafta sonra polisi arayacak komşular yerine yanımda sevdiklerim vardır. O ses evet o ses artık olmayacak. Bu gerçek o kadar acı ki...

Diğer ev arkadaşım da bu yazı Amerika'da geçiriyor. Konuştuk internette, ikimizde büyük şoktayız haliyle. Kendimizi avuttuk 'Eylül'de af çıkacak diyorlar' diye.

Beklemek...Birini beklemek, ölüyü beklemek, gideni beklemek, kaçan fırsatları beklemek, giden zamanı beklemek, çıkacak affı beklemek... Beklemek o kadar ağır o kadar zordur ki bunu benden iyi kimse bilemez. 3 yıldır ölüyü bekleyen ben beklemenin inanılmaz ağırlığını hep omzumda taşıyorum. Dedim ya henüz anlatamayacağım çok ağır şeyler yaşadım hala yansımalarını yaşamaya devam ediyorum. Belki bir gün anlatırım. Bu arada ismini hatırlayamadığım bir blogcunun söylediği gibi beklemek insanı yorar, hayal kırıklığı yaratır en iyisi durmak. Ben de uzun zamandır beklemeyi bıraktım, öylece duruyorum sevgili okur.

Sona doğru, artık inancım kalmasa da bir gün her şeyin düzelmesi ve bir gün gerçekten içimizden geldiği gibi gülebilmemiz dileğiyle...

Yeri gelmişken ev arkadaşlarıma 2 yıl önce hediye ettiğim şiiri sizlerle de paylaşmak istiyorum:

EV ARKADAŞI

Ölü kuşlara attığın yem
suladığın kırık dal
hatırlayamadığın telefon numarası

Nedendir bilmem
zamanın keskin yüzünde vücut bulan o ihmal
o yabancılık merakı, o ihanet ihtirası

ağladıkça temizlenip parladılar mutfakta seni bekleyen bulaşıklar

Küçük İskender

2 Temmuz 2010 Cuma

Bir eksiklik olarak: Küvet

Bizim hiç küvetli banyomuz olmadı. Annem hep küvet koydurmak istedi ama koyduramadık bir türlü. Bilmem yani ben küvette yıkanmayı. Zaten sudan bunalırım -ki yüzmem bilmem ben- Mesela klozet de sevmem ben alışmamışım pis geliyor, varsa yoksa alaturka...

Öğrenci evimde küvet var ama bir gün bile hatırlamıyorum içini doldurup yıkandığımı. Sevmedim, sevemedim. Bana bir kova bir de tas yeterdi oysa ki. Zaten dedim ya duşun altında durup yıkanamam bile. Bitmek tükenmek bilmeyen korkularımın arasında su altında kalmak da vardır çünkü.

Bugün aile evimin banyosunu yıkarken düşündüm de bir an çok koydu bu bana. Hala annemin küveti olmayıp benim öğrenci halimle küvetli evimin olması.

Seneye mezunum. İşimi elime alır almaz -yapılacak ilk iş listesine- bu banyoyu kırdırtıp baştan aşağı yeniletmeyi ekledim ve elbette bir küvet
...

20 Haziran 2010 Pazar

ateşini yolla bana...sktir git çok sıcak lan

Hava o kadar sıcak o kadar sıcak ki ne dışarı çıkasım, ne de tatil yapasım var ciddi ciddi tüm gün evde oturabilecek embesil potansiyele sahibim. Resmen dışarı çıkıp yarım saat için de suratım ve kollarım ateş tabancasına dönüşebiliyor. Bu zamanlarda bana 'ateşini yolla bana dıp dırı dıp dıp dıp' diye gelen bir delikanlıyı bağrımdan çıkan ateşle yanlışlıkla öldürdüm.(

Annem: Kızım x şehrine gidelim orda tatil yaparız

Ben: Yoooğğkk ben gelemem çok sıcak ben yanarım orda bronzlaşırım ayy şimdi bayılıcam bak düşüncesi bile bayıltıyor beni

Annem: Kızım Adana'ya gidelim bak akrabalar özlemiştir seni yıllardır gitmiyorsun

Ben: Yoğğğkk ben gelemem, ayyy çok sıcak orası hatırlamıyorsun galiba çocukken sen beni oraya götürmüştün de ben sıcaktan alerji olup komalık olmuştum. Sen git herkese de selam söyle, ben gidip huzursuzluk çıkarıcam bu niye gelmiş diycekler yok gelmem ben sen oğlunu al git.

Annem: Ya sen ne biçim gençsin, millet it ayağı yemiş gibi geziyor, hanfendi yok kararırmış yok bayılırmış yok alerjisi varmış kararsan nolucak millet husisi bronzlaşmaya çabalıyor ceset gibisin azcık yüzüne kan gelir aman kızım sakın evden çıkma tamam mı belki bi kaçıran olur.

Bi arkadaş: Yavrum çok özledim İzmir'e gelsene

Ben: Ayyy bebeğim ben de çok özledim ama orası çok sıcak ben bayılırım orda, eririm valla başına dert olurum kırılma sakın, sen gelirsin İstanbul'a evde otururuz.

Bütün yakın arkadaşlarım: Kızım Foça'ya festivale gidiyoruz sakın gelmiyorum deme. Geliyon dimi?

Ben: Ay ben gelemem orda sabahın köründe güneş çarpıyor çadırda dursan durulmaz amele gibi yanıcamm soraa pis sıcak bayılırım ben ayy temiz tuvalet yok, her gün duş almak lazım doğru düzgün duş yok, alerji olurum ben gelemem öyle yere

Başka bi arkadaş: Kızım okul kapanmış, İstanbul'a gelmişsin niye haber vermiyorsun en kısa zamanda buluşalım.

Ben: Ayyy buluşalım çiçeyim de mümkünse akşam üstü olsun bu sıcakta çıkamam ben zaten otobüslerde leş gibi ter kokuyor ayy lütfen akşam üstü...

Bu tip dialogların yanına ek olarak ev arkadaşlarıyla çıkılan tatili sürekli sıcaktan yakınarak onlara zehir etmek, anneye her Adana muhabbeti açtığında burnundan getirmek vb. huysuzluklar mümkündür.

Evet sayın seyirciler, bu yazımızda sıcak sebebiyetiyle sosyolojik sorunlar yaşayan bir genç kızın dramına tanık oldunuz. Haftaya tekrar görüşünceye dek, sıcak çok sıcak, sıcak daha da sıcak olacak bu geceeeeeeee...

15 Haziran 2010 Salı

Ah İstanbul İstanbul olalı hiç görmedi böyle eziyet

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! diyor şair. Peki aziz İstanbul'un azizliğini bıraktık mı acaba?

Bir maruzatım var. Kadir Topbaş duy sesimi. İstanbul'da trafik berbat durumda. Bu da yetmezmiş gibi seferler eksik otobüsler, metrobüsler, tramvay, metro ve vapurlar allah ne verdiyse hepsi hınca hınç dolu. Fordçusunu mu ararsın, deodorantın icatından habersiz insanları mı yoksa sarımsak yiyip toplu taşıma aracına binen hödüklerimi -ki sarımsak kokusunu alınca kusarım ben-. Hadi onlar mal peki bu kadar malı sıkış tıkış dolduran belediye daha az mı mal? Gerçekten sinirlerim bozuluyor.

En son bugün bir olay yaşadım ki evlere şenlik. Otobüse ilk durakta binmemize rağmen sadece 3tane tekli yer bulabildik ve en öne teyzem onun 3 arkasına annem ve annemin 3 arkasına ben oturdum. Zaten bir durak sonra nefes alamayacak hale gelmiştik hani bitki olsan şahane fotosentezlik ortam var. Yabancı bir karı(karı diyorum lanet nesne terbiye sınırlarım içinde karıyı uygun gördüm) yanında 2hödük tepemde dikiliyorlar. Kadın 1.80 boylarında ve bozuk türkçesiyle hayvan gibi bağırarak konuşuyor. Herkes rahatsız oluyor dönüp bakıyor falan ama tek rahatsızlık bu olmadığı için kimseden ses çıkmıyor. Neyse bunun fingirdeştiği hödüklerden biri habire götünü koluma sürttürüyor. Ya sabır çekiyorum ama ben bu tip olaylarda adeta ciddet geçirir diş bilemeye başlarım. En son dayanamayıp herifi elimle de iterek 'çekilsene kardeşim üstüme mi çıkacaksın' dedim. Adam suçlu tabi ağzını açamadı. Yavşak karı ağzını yaya yaya 'sanane' demez mi? Nasıl sanane lan adam üstüme çıkıyor. Delirdim tabi başladım saydırmaya 'terbiyesizilik yapma, gerizekalı... allah ne verdiyse. Bu sensin terbiyesiz falan dedi. Sonra elini ayağına indirip ayağındaki yaklaşık 10cm çivi topuklu ayakkabıyı çıkarmaya çalıştı. Çıkarıp da kafama vuracak orospu. Allahtan kalabalıktan çıkaramadı. Bir de diyor ki çıkaramadım tüh. Bu olay yaşanırken otobüsün diğer göremediğim köşelerinde yolculuğuna devam eden annem ve teyzem hiç haberdar olmadı. Ben de öyle sahipsiz sefil modunda takıldım. Ama vurmaya kalksaydı annnnnnnnnnnnneeeeeee diye çığlık atacaktım. Onlar daha güçlüydü ama ben daha çok laf soktum olsun. Zaten haklıydım.

Demem o ki bari trafik sorununu çözemiyorsunuz, hiç değilse seferler artsın ki biz masum insanlar böyle embesil zihin fakiri insanlarla muhatap olmak zorunda kalmayalım. Sona doğru resmi sponsor Türk Hava Yolları'na ve Barcelona'ya sevgiler.

9 Haziran 2010 Çarşamba

ben evlenirim ki


Annem, teyzem ve ben oturmuş muhabbet ediyorduk ki laf döndü dolaştı yine bir şekilde evliliğe geldi. Teyzem başladı bizim ki evlenmem diyor, evlilikten korkuyormuş bla bla(kuzenimden bahsediyor)Annem durur mu tabi ne varmış korkucak fln diyor.

Teyzem: Alışmış bunlar rahatlığa zor geliyo tabi yemek yap, ev temizle, koca derdi çekmek zor geliyor.

Annem: Bu hiç öyle şeyler demiyor dimi kızım.

Ben: Evet ya, ben hiç öyle demem ki, ben evlenirim ki ama adayım yok benim ihihihi(yüzyılın en klişe evlilikten kaçma yalanına hoşgeldiniz evlenicek adam/kadın yok)

Teyzem: Aferin kızım evlen tabi çocuğum evin olur yuvan olur.

Annem: Tabi acelesi yok okul falan bitsin, işe faln girsin evlenir zamanını gelince. nolcak bak bu da bilmiyor yemek yapmayı ama hiç evlenmem demiyor.

Ben: Ya evet nolcak ki pizza fln söyleriz ihihi çok güzel evlenirim ki ben dimi yuvam fln olur.

Şimdi kuzen gibi isyan çıkarıp, bsürü teyzeyi, anneyi karşıma almaya ne gerek var sayın seyirciler. Bir başlasam yok bu devirde kimse evlenmiyor, yok herkesin niyeti belli bla bla o işin içinden çıkılmaz. Şu ömrümde öğrendiğim bir şey varsa o da haklı da olsan anneyle tartışmayacaksın, he deyip oturacaksın. Gayet net yani.

Özetle: Nolcak ki lan evlenilir ki, evlenin hepiniz. Ayrıca evlenmelik adayı olanlar ayıptır yazıktır bre utanmazlar daha sizi ne kadar bekleyecek. Bu yazıyı okur okumaz gidin evlenin o adaylarla, adamı hasta etmeyin bakayım.